Kayıtlar

Kasım, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GERÇEKTEN BİLİYOR MUYUZ ?

Neyi gerçekten biliyoruz?Adımızı,yaşımızı,nerede yaşadığımızı.Bunun gibi.Sınırlı olan bildiklerimizdir,teorik olarak ise sınırsız olan öğrenebileceklerimizdir.Biz sadece bilip,bilmediklerimizle sınırlı olan bir varlık değiliz.O kadar çok bildiğimizi sandıklarımız olur ki belki de gerçekten bildiklerimizden bile fazladır.Teorik olarak mümkün. Çoğu zaman dünyaya çıplak gözle baktığınızı sanarsınız.Öyle değil ama.Çünkü neredeyse her şeyin ardında görmediğiniz ayrıntılar,farklı bakış açıları vardır.Bilmek çok güçlü bir kelime.Gerçekten bilmekten bassediyorum tabi.Her şeyi bilmenin peşinden koşmak yerine önce bildiklerinizi sorgulayın."Gerçekten biliyor muyum?" diye sorun kendinize.Sonra bir şeyi bilmenin üstüne yeni bir şey bilmeyi eklersiniz.Hayatın akışı da bu zaten.Bir şeyi bilmek sizi her zaman çıkışa götürmeyecek.7+4+9+4/2/6 × 0 hayatta işlem işlem ilerler.Birini bilmemenin çıkmaza soktuğu zamanlarla dolu bir hayat. Şu  konu var bide,insanoğlunun neden "Bilmiyorum"...

YARISI RENKLİ, YARISI RENKSİZ BİR FOTOKOPİ

 Dijitalleşme nedir? Kısaca tanımlayacak olursak, ulaşılabilir bilgilerin herhangi bir bilgisayar tarafından okunabilecek şekilde dijital ortama aktarılması sürecine verilen addır diyebiliriz.  Dijitalleşme bir çok alanda köklü değişimlere yol açmıştır. Bu köklü değişimlere verebileceğim ilk örnek iletişim açısından kolaylığı olabilir. Dijitalleşmenin, iletişimi daha erişebilir hale getirmesi yani insanlar,mecazi anlamda söylecek olursak dünyanın iki bucak ötesindeki sevdikleriyle, çalışma arkadaşlarıyla kolaylıkla iletişim kurabilmekte. İletişim önemli ve neredeyse vazgeçilmez bir unsurdur. Kolaylaşması da bizim hayat  konforumuzu arttırır.  Dijitalleşmenin aynı zamanda bilgiye hızlı erişim konusunda kolaylık sağladığını da rahatlıkla söyleyebiliriz.Bilgiye hızlı erişim? Kısaca söyleyecek olursak bilgiye hızlı erişim demek zaman tasarrufu, verim gibi bir çok kavramı içinde bulundurmaktır diyebiliriz.  Dijitalleşme, evet güzel,bir çok yararı bulunuyor fakat olum...

DÜŞMANDAN DEĞİL KOMUTANINDAN KORK!

  Bir Türk askeri,sadakatlidir, vatanseverdir, cesaretlidir, kararlıdır. Türk askeri, vatanın bayrağını her şeyin üstünde tutar;yeri gelir canını feda eder ama asla geri adım atmaz.  Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet'e kadar Türk askeri emir-komuta zinciri ile yönetilmiştir. Montaigne Osmanlı İmparatorluğu'nu etkili ve güçlü bir askeri yapı olarak tanımlar, ancak bu yapının temeli genellikle korku ve sıkı disipline dayanmakta.   "Askerlerin düşmandan çok komutanlarından korkmalarını isteyen o eski ahlak ne oldu? " diyor Montaigne. Düşmanlar korkakların ardına düşer demiştik. Evet fakat askerin düşmandan daha çok komutanlarından korkmasının istenmesinin nedeni sadece bu değil. Aynı zamanda bu durum askerlerin komutanlarına duyduğu korkunun ve saygının önemli olduğunu vurgulamaktadır. Düşmandan korkmaktan ziyade, komutanlardan korkmak, orduyu sürekli bir tehdit altında tutmak yani askerlerin sürekli olarak bir dış tehlike veya düşman tehdidi ile karşı karşıya ol...

FİKİRLERİN DURAĞI:TARTIŞMAK

  Tartışma ve kavga kavramları aynı şeyler değildir.Peki nedir arasındaki fark? Çok net bir cevabı var aslında bu sorunun. Kavga kötülükten, tartışma ise bilgiden doğar. Bir kaç sene önce sınav kağıdına yazdığım bir cümleydi. Tartışma:Bir konuyla ilgili karşıt düşünceleri karşılıklı olarak öne sürme ve savunma manasına gelir. Tartışmanın amacının,olması gerekenden sapmaması lazım. Amacımız, doğruyu bulmak ve karşılıklı anlayış geliştirmek olmalıdır, kişiyi yargılamak veya alay etmek değil.   " Çatışmadan tartışılamaz. "  diyor Cicero. Yani fikir ayrılığı olmadan karşıt düşünceler, karşıt düşünceler olmadan da tartışma olmaz. Daha iyi bir gelecek ve daha iyi bir dünya için, tartışmak gerek aslında. Kulağa "tartışmak" kelimesi hiç hoş gelmeyebilir. Fakat başta da dediğimiz gibi; tartışmak, kavga etmek değildir.Gelecek için yaptığımız planlar bile fikirler üstüne olmuyor mu? Kendi içimizde, kendimizle tartışıyoruz bazen. O yüzden tartışma yaşam için gerekli bir fak...

KENDİNDEN DAHA ÇOK SEVMEK

  " Vah,vah nasıl olurda insan bir şeyi Kendinden daha çok sevmeye kalkar? "                                                     Terentius İnsan bir şeyi kendinden çok sevmeli midir, sevmemeli midir?Fazlasıyla karışık bir durum.  İnsanın bir şeyi kendinden daha çok sevmesi elbette mümkündür. Bu bir insan belki de bir nesne, akla gelebilecek her şey olabilir.  Terentius bir şeyi kendinden daha çok sevmenin yanlış olduğunu söylüyor. Ben bir şeyi kendinizden daha çok sevebilirsiniz ya da sevmemelisiniz demeyeceğim. Bu sorunun cevabını arıyorsanız yanlış yerdesiniz.  Ben bu denemede kişi bir şeyi kendinden daha çok severse ne olabileceği hakkında kişisel görüşümü belirteceğim. Kişinin bir şeyi kendinden daha çok sevmesi, kendini unutmasına yol açabilir. Bu durumun insana getirdiği olumsuz bir yöndür. İnsanın kendini unutmasından kastım ismi ve...

GÜÇSÜZ(!) OLANLAR

 Düşmanlar, korkakların ardına düşer. Çünkü korkaklar güçsüzdür. Geri planda durmak isterler. Korkaklar savunmasız,cesareti noksan kişilerdir.  Korkaklar hakkında dediklerim belki de saçma gelicek size. Bana da öyle.  " Bir tek neden göstermek yetmez,    Bir kaçını vermeli bir teki doğru da olsa. " diyor Lucretius. Bir kaç neden verdim. Güçsüzdürler (Hayır korkaklık içsel bir durumdur. Bir kişi korkuyor olabilir fakat yine de kişi güçlü, savunma yeteneklerine sahip olabilir.) dedim. Geri planda durmak isterler (Evet çoğu zaman geri planda olmak isterler fakat yine de vicdanlarının izin vermeyeceği durumlar olabilir.)dedim.Savunmasızlardır (Güçsüzdürler hakkında söylediklerim ile aynı. ) dedim. Cesareti noksandır (Evet korkaklığın temelinde cesaret eksikliği vardır. ) dedim. Yalanıyla,doğrusuyla nedenler sundum. Lucretius anlatımı daha güçlü(?) kılması için yanlış ya da doğru birden fazla nedenin sunulması gerektiğini söylüyor.Bana kalırsa bu durum pekte sağlıkl...

YENEN VE YENİLEN

"Zafer zafer değildir.  Yenilen düşman yenilgiyi kabul etmedikçe" diyor Claudianus. Zafer yalnızca karşı tarafın teslimiyetiyle mi geçerli oluyor? Bu duruma gerçekten katılmıyorum.  Zafer çok yönlü bir kavramdır. Burda gelip "Zafer nedir?" diye açıklamayacağım. Zafer zaferdir. İçinde hile, yalan olmadığı sürece. Hilenin, yalanın olduğu yerde zafer değil yalnızca kendini kandırmak olur. O kişilere acıyorum.  Zafer sadece fiziksel bir mücadeleyi kazanmak değildir. Aynı zamanda içsel bir mübarezeyi de içinde bulundurur. Kişinin kendi içindeki zaferidir, zorlukların üstesinden gelmesidir.  En önemlisi de nedir biliyor musunuz? Kendi korkularını yenmesi, sınırlarını aşmasıdır. İçindeki en büyük zaferi budur.  Bağımlı birini düşünün kendi sınırlarını aşıp bağımlılığından kurtulması.  Veya öfke problemi olan birinin öfkesini yenip kendini kontrol altına alması. Bunlar hafife alınacak şeyler değil.Bireyin içindeki zaferi hiçte kolay olmuyor. Belki bunu başkalarında...

GAYESİZ BİR RUH

 ...  "Her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır. " Zengin bir gence sormuşlar:"Hayattaki amacın ne?"diye. Şöyle diyor genç:"Hayatta bir amacım yok.Ne istersem ona sahibim zaten. Her şey önceden hazırlandı benim için." Bir yerden bakılınca bu durumun herkesin isteyeceği bir şey olduğu gibi görünüyor. Oysa onun dünyası öyle sıkıcıdır ki hatta belki biraz da acıklı. Hayatta hiçbir zaman "Evet ben bunu istiyordum ve başardım." diyememek insanı her şeyden önce yoksul bırakır.Başarmak bir hazdır. Zenginin bu hazzı tadamaması fakirin ruhundan daha fakir bırakır ruhunu.  "Bir amaca bağlanmayan ruh , yolunu kaybeder" diyor Montaigne.İnsanın bir hedefi olmalı ki yürüyeceği bir yol olsun. Hedefine belki çeşitli yollardan gidebilir,bir yol olmaz ötekini dener fakat bu kaybolmak değildir.Kafasında ne yapacağı yani amacı bellidir çünkü.  Siz düşürdüğü emziğini arayan bir bebeğin birçok yoldan emziğini aramasına kaybolmak dermisiniz hiç? Tabi bu durum ...

ANI YAŞA

  ...  "Dünkü gün bugün ölmüştür, bugün de yarın                                                        ölmüş olacak. " Kimse hayattayım demesin çünkü çoğu zaman insan yaşadığının farkında bile değil.  Oysa her an bunun bilincinde olmak gerekir.İnsan sonsuz bir varlık olmadığının farkındayken, 20 yıllık hayatının 20 saniye sonra sona erebilme olasılığının olduğunun bu kadar farkında değil.  Horatius:"Anı yaşa. " diyor.Yaşamak,her anı bir keşif, her anı bir deneyimdir. Kısacası her anın değerli olmasının farkında olmamak hayatımızı kısaltmaktır.Sonuçta insan farkında olmadıklarından bihaberdir.  Bu dediklerim sabırsız olun demek değil.  İnsan sabırsızken beklemeyi bilmeli, beklerken de yaşadığının bilincinde olması gerektiğini anlamalıdır.O zaman daha tatlı gelir hayat bize, size.  Biz yarın bugünün geçtiğinin...

KANUNLAR ÜSTÜNE

 "Kanunlar doğru oldukları için değil, kanun oldukları için yürürlükte kalırlar. " Toplumun adaleti anlayışı ile hukukun anlayışı aynı değildir. Ya da kanunlara bakış açısının farklı olmaması gibi birşey yoktur. Toplum:Adalet eşitlik içindir, adalet doğruyu sağlamaktır. Hukuk:Adalet var olmak içindir, adalet doğru olandır. Her doğru olanı yapmak doğruyu sağlamaya yeter mi? Ya da adaletin sadece doğruyu yapmasından ötesi olması imkansızmıdır?Örneğin bir şişeyi masadan kaldırmak hukuken doğru olansa şişenin kaldırılmasını sağlamak kimin görevidir? Adaletin değil midir?            p=Toplum         q=Hukuk (Adalet eşitlik           (Adalet var olmak içindir)  içindir)  (Adalet doğruyu      (Adalet doğru olandır)  sağlamak içindir) p≠q p=1 q=0 (Mantık önermesi.)