Kara Tren
2016
'Salih ayarladın dimi her şeyi?'
'Elbette,bugün aslan oğlum Göktuğ'nun doğum günü,her şey eksiksiz yola çıkabiliriz.' Arabayı bagajtan çıkarmak için evden ayrıldım.Eh vardı üzerimizde bir heyecan,oğlum 1 yaşına girmişti.Bugün hem benim hem de Gülayşe için unutulmaz bir gündü.
Arabayı çıkardıktan sonra oğlum ve Gülayşede gelmişti.Oğlumu oto koltuğuna yerleştirdikten sonra artık yola çıkmıştık.
'Ne kadar kaldı çiftliğe?
'Az kaldı az,hele sen kemerini bir bağla yokuş buralar,yollar da taşlı.' Gülayşeydi bu, ne yaptırsanız takmazdı kemerini,boğuyor beni diye tuttururdu.
'Salih biliyorsun boğuyor beni,hem boş bu yollar.' Gülayşe'nin inadına kimse yetişemezdi.
Arkadan Göktuğ'un ağlama sesiyle ikimizde dikkatimizi o tarafa vermiştik.
'Oğlum az kaldı geliyoruz şimdi,hem ben sana bir türkü açıyım da keyfin yerine gelsin.' Elim hemen radyoya yöneldi ve bir tane açtım.
Kahkaha atmıştı Gülayşe.
'Ay Salih ne türküsü Allah aşkına küçücük çocuğa.'
'Ne alakası var Gülayşem,seviyor benim oğlum türküleri,dimi oğlum?' diyerek arkama döndüm,gülümsüyordu oğlum seviyordu işte !'
'Salih araba...'Gülayşeden duyduğum çığlık sesi ve başka bir taraftan gelen korna sesiyle panikle önüme döndüm.Gördüğüm araba ile ani bir refleksle direksiyonu kırıp frene bastım.Araba bayır aşağı yuvarlanıyordu.Elimi uzattım Gülayşe ve oğluma.Sanki kurtarabilecekmişim gibi...
Ardından kapkara bir dünya karşıladı beni.Bir şeyler duyuyorum,ama sesler bulanık,o kadar uzak ki, ne olduklarını anlayamıyorum.Kafamda yankılanan sadece bir uğultu var.Sanki her şey bir sisin içinde kaybolmuş gibi.
Güçsüzüm,sadece acı hissediyorum.
9 Yıl Sonra
"Gözüm yolda gönlüm darda... " Kapının açılma sesiyle başımı kaldırdım.
"Yine neyi mırıldanıyorsun Salih? " Yanıma gelip elindeki dosyaları masama bıraktı. Ardından halledersin manasıyla bir bakış attı. Başımı salladım.
"Ne bu sessizlik neyin var? " Masamdaki fotoğrafa kaydı bakışlarım.Ardından takvime.
"Anladım, peki öyleyse çıkıp biraz yürüyelim hem öğle molasıda geldi zaten. "
"Olur." dedim ardından iş arkadaşım Devran'la birlikte şirketten ayrıldık.
"Yaşıyor mudur sence? " diye sordum hırıltılı bir sesle. Her sene defalarca soruyordum bu soruyu ona, o da bıkmadan dinliyordu.
Devam ettim.
"Yıllar önce açtım gözümü bu vicdansız dünyaya, eşiniz öldü dediler. Bir umut oğlumu sordum, sadece ikiniz vardınız ekipler hala arama çalışmasına devam ediyor dediler. Bittim ben Devran, kahroldum.Yıllar sonra bile, hiçbir şey değişmedi. " Sesimde bir tınısızlık vardı.
Bir süre yürüdük sessizce.Zihnimde, yıllar boyunca içinde kaybolduğum o eski türkü çalmaya devam ediyordu.
"Kara tren gecikir belki hiç gelmez. . . "
"Ayakkabılarınızı boyayım mı? " dedi birisi birdenbire. Duyduğumuz sesle yan tarafımızda kaldırımda oturan çocuğa yöneldik. Üstü başı kirli,elleri ise birazcık nasırlıydı.
"Neden dışarıda tek başınasın, okulda olman gerekmez mi? " diye sordum.
Devran arkamdan hafifçe dürterek "Her çocuk kolay kolay okula gidemiyor Salih, biliyorsun. "
"Ben gideyim. " toparlanıp aceleyle kalkıp gitmişti çocuk. Devran'a döndüğümde "Ben eve geçeyim Devran. " dedim. O da başını sallayıp şirkete döndü.
21 Ocak... Oğlumun ilk doğum günüydü. Güneş sanki o gün diğer günlere inat daha parlak doğmuştu.
21 Ocak... Oğlumun ilk doğum günüydü. O gün gökyüzünün maviliği, Gülayşem'in gözlerine işlemişti.
21 Ocak... Benim en güçsüz olduğum gündü.
...
Telefonun çalmasıyla gözlerimi açtım ve ilk olarak duvardaki saate baktım. Sabahın dört buçuğunda kim arıyordu beni. Tahmin etmek pekte zor değildi.
"Rüyanda mı gördün beni Devran? " alaycı bir ses tonuyla konuştum. Bu saatte arıyorsa geçerli bir sebebi olmak zorunda.
"Ha yok kardeşim, sabah işten önce bir hastaneye uğrayıp kan tahlili ve birkaç tetkik yaptırman lazım. Bunu söyleyecektim. "
"Anladım Devran, anladım da bunu neden bu saatte arayıp söylediğini anlayamadım. "
"Kardeşim biliyorsun bende ki unutkanlığı hazır aklımdayken söyleyeyim dedim işte ,hem saat kaç ki? "
Kısa bir duraksadıktan sonra devam etti.
"Dört buçukmuş, neyse sen uyu ,erkenmiş daha. Sonra görüşürüz kardeşim, selametle. " dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Uykum da kaçmıştı.
...
Hazırlanıp hastaneye gelmiştim. Saat sekizdi. Telefonu elime alıp Devran'a mesaj atttım.
-Hastaneye geldim, işim bitince şirkete geçerim.
Telefonu cebime koyup, ilgili olduğum tarafa yöneldim.
"9 Yaşında erkek çocuk, araba çarpmış ,bilinci kapalı,Süleyman Hoca'yı çağrın hemen. "
Yanımdan geçen sedyeyle kaydı bakışlarım. Kaşlarımı hafifçe çatılmıştı. Sedyede dün gördüğüm ayakabbı boyacısı çocuk vardı.
Allah yardımcısı olsun diye mırıldanıp kan vereceğim yere yöneldim.Hastane boştu 2,3 kişi vardı. Sıra aldıktan sonra beklemeye başladım
Mert'i gördüğümde el salladım, teyzemin oğlu da bu hastane de çalışıyordu. Sıra geldiğinde yanına gittim.
"Hoşgeldin Salih, nasılsın? "
Koltuğa geçip oturdum. "İyiz çok şükür,sen nasılsın. "
"İyim bende, AB negatifti dimi senin? "
"Öyle, zor bulunurmuş bu kan. "
İşini hallettikten sonra kalktım.
"Sağolasın Mert, hadi görüşürüz kolay gelsin. " deyip omzuna dokundum.
"Sağol Salih. "
O da benimle çıkışa doğru yöneldiğinde "Ee, sen nereye geçiyorsun? " diye sordum.
"Burdaki işim bitti, bir çocuk gelmiş hastaneye araba çarpmış AB- negatif kan arıyorlar oraya gidiyorum şimdi. " diyerek hızla yürüdü. Arkasında kalmıştım ve bir anda duraksayıp bana döndü.
"Salih sen AB negatiftin. " Gülümseyip yanıma geldi "Aranan kan bulundu, yani seninde onayın olursa elbette. " dedi. Tereddüt etmeden cevapladım "Olur tabi Mert, bir çocuğun hayatı kurtulacaksa... "
"Mükemmel o zaman hemen geçelim. " dediğinde hızla onu takip ettim.
İlgili olan hemşirenin yanına geldiğimizde Mert durumu söyledi ve o da hocasına bildirmişti. Bende kan bağışlamak için hemşireyi takip ettim.
...
Mert'in ağzından
Salih kan vermişti. Yoğun bakıma alınan çocuğa takıldı gözlerim.Uzun kirpiklerine, bembeyaz tenine, gür saçlarına...Durumu ağırdı. Hatta Süleyman Hoca hayata tutunması bir mucize olur dedi.
"Sadece bir his..." diyerek mırıldandım.
Ardından DNA testi yaptırmak için yoğun bakımdan ayrıldım.
..
Salih'in ağzından
Kan vermiştim fakat çocuğun durumu yinede kritikti.Bende Devran'ın dediği diğer tetkikleri yaptırıyordum
İşim bittikten sonra son bir kez Mert'in yanına çıktım. Duvara yaslanmıştı. Yoğun bakımın önündeydi.
"İyi misin Mert? " diye sordum yanına vardığımda. Cevap vermedi. Ardından yoğun bakımın kapısından bir doktor çıktı. Mert hızlıca doğrulduğunda doktor bana baktı ve bir kaç adım yaklaştı. Derin bir nefes aldıktan sonra, söyledikleriyle yıllar önce yaşadığım hissi bana tekrar yaşattı.
"Başınız sağolsun beyefendi, az önce oğlunuzu kaybettiniz. "
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez
İlginç ve güzel bir kurgu olmuş. Yazım kurallarına ve noktalama işaretlerine biraz daha dikkat edersen iyi olur.
YanıtlaSil